Ana içeriğe atla

KEMİK!


Aylık mizah dergileri arasında Kemik dergisi hakkında söylenecek çok şey olduğunu ve Türkiye'deki mizah dergilerinin çizgisiz ve değişik mizahın son dergilerinden biri olduğuna inanıyorum. Aynı zamanda bu dergiye karşı büyük bir özlem içindeyim. Bu yüzden dergideki bir çok isim ve köşeden az az bahsedip dergiyi anlatmak istiyorum. İlk başta Lombak kıyağı olarak cep boyutunda Lombak dergisinin arasında çıkmaya başlamıştı. Bu sebeple bu macerayı anlatmadan önce Lombak dergisine değinmekte fayda var. Lombak dergisi o dönemde de öncesinde ve sonrasında da bence çok iyi başarıya sahipti. Usta çizerlerle bezeli dergide her çizer aylık 3 ila 8 sayfa arası hikaye-çizim yapıyordu. Lombak sabahlamalarında öldüklerinden bahsediyorlardı bazen(Ersin Karabulut'un eski siyah beyaz sandık içi sayfalarında bahsettiği otobüste ayakta uyuma travması gibi). Bu emekle beraber ortaya çıkan hikayeler umuyorum ki bir çok insan için unutulmaz ve efsane olmuştur. Aynı L-manyak efsanesi gibi. Ki Lombak'ta  "Lombak Şehitleri" gibi "fevkalade" uzun macera ve o çizimler benim için unutulmaz. Memo Tembelçizer'in çizdiği L-manyak şehitleri'nin devamı olarak çizdiği bu seri hikayede yine L-manyak Şehitleri'nde olduğu gibi dergi yazar-çizerlerinin hepsini bir hikayede toplayıp, hepsinin hikaye sonunda ölümünü anlatır ve bu macerayı gösterir. Bu ölüm maceralarının ilki dergice bir tatile çıkıp bir sahilde soyunup denize girmeleriyle başlar. Çırılçıplak denize giren çizerleri uzaktan izleyen köyün güzelleri bubalarına yakalanırlar. Bubaları bu durumu fark edip köylüleri toplayıp, tüfeğini alır. Bu sırada Bahadır Baruter telefonla dergiyle konuşup eksik sayfa olduğunu öğrenir. Eksik sayfa olduğundan 64 sayfayı doldurmaları gerekmektedir. Konuşma tam bittiğinde mermiler saçılır her yana ve bir tek Bahadır sağ kalır ve arabayla yaralı olarak kaçmayı başarır. Yazlık mekan olduğu için bulduğu bir karikatüriste parayla hikaye çizdirir ve o sırada ölür. Bu çizer de isim bulmaya çalışır ve ismimiz ortaya çıkar "L-Manyak Şehitleri". Her seferinde bizi farklı bir dünyaya sürüklediği için hiç sıkılmadan tamamını okuyabilirsiniz. Yine Memo'nun Yarattığı Aşık Memo ve şiirleri sizi derin bir hüzne boğabilir efenim. Gelelim Psikoz Hikayeleri'ne. Kenan Yarar'ın çizdiği Psikoz Hikayeleri'nde o ıssız çizim tarzıyla Ersin Karabulut'un Yeraltı öyküleri gibi karanlık öykülere yer verirdi. Bu güzel hikayelerin yanı sıra yarattığı "Hilal" karakteri bir çok okur için özel yere sahip. Hilal adlı liseli asi genç kızın şeytanla beraber yaşadığı ve şeytanı zor duruma soktuğu ilginç hikayeler diyebiliriz bu seriye. Dehşet güçlü ve baskıcı annesi ve pısırık bir babası var Hilal'in. Annesi yakaladığı her yerde onu bezdirirken o bir yerlere kaçmaya çalışıyor ve buna Şeytan da yardımcı oluyor. Bazen annesinden bazen sapık hocasından bazen ölümden kaçıyordu. Hakan Karataş'ın minik hikayeleri gayet başarılıydı. Fazla konuşma balonu olmazdı ve herkesi gülümsetebileceğine de inanıyorum bu hikayelerinin. Ve Tübitak! Emrah Ablak'ın bu dehşet güzel hikayesi burada tohumlarıyla başlamış ve filizlenmişti. Tübitak hikayesinde Türkiye'de alanlarında çalışan uzman profesörleri ve bunu bir şekilde istemeden mani olan çaycı Bayram Efendi'nin hikayelerini anlatıyor. Bu hikaye bir nevi kendini tekrar ederken deneylerin ve konunun değişmesi sürekli merak uyandırıyordu. Bu güzel ve sağlam hikayeler serisi devam ede dururken Lombak'ın kıyağı olarak Kemik dergisi yayınlanmaya başladı. ilk çıktığında yeninde hediyeydi ve çok küçük bir dergi olarak başladı. Bu küçük sayı Lombak'a göre daha çizgi dışındaydı diyebiliriz. Absürt mizah da işin içindeydi. Bazı sayılarda röportaj yapan bazı sayılarda çizerlere giydiren ve bize selam fışkırtan Köpek Editör ilk sayfada göze çarpıyordu. Burada çıkan Baruter ve Solmaz'ın yarattığı Saf Koca Saffet ve Tiksinç Biraderler hikayeleri vardı.  Garip Suçlar Masası'nda atasözleri ile insanları yargılayan hikaye dizisi vardı. Aakan'la Paati köşesinde de Hakanla Fatihin günlük yaşamlarında gördükleri ilginçlikleri aktardıkları özel bir köşe vardı. Ve yavrum güzelim köşe! Nam-ı Diğer "Sol Kroşe"! Gündemdeki, reklamlardaki saçma karakterlere sol kroşe indiren özel bir sol kroşe'nin köşesi vardı bu küçük Kemik'te. Sonrasında bu kemik dergisi aylık olarak Lombak'tan ayrı ve Lombak gibi 64 sayfa çıkmaya başladı. Büyük bir başarı olarak görüyorum bu seriyi.  İçinde unutulmaz serileri taşıdı bu dergi. Liseli Talat gibi! Biraz saf olan Liseli Talat'ın kızlara, arkadaşlarına ve öğretmenlerine yaşattığı absürt çileyi anlatıyordu. Bu dergide de Emrah Ablak vardı. Süperman hikayeleri çizmişti. Bir Türk gibi anlattığı süperman hikayelerinin birinde süperman dünya yok olurken hiçbirşeyi kurtaramıyor ve cehenneme düşüyor. Sonrasında uyanıyor ve kabus gördüğünü anlıyor. Kabus gördüğünü anlayınca minaredeki imamla konuşuyor "işte böyle hoca efendi.. ben 50 sene de yemek yemesem olur. ama icabeten oruç tutsam mı acaba diyorum" diye sorar. Bu güzel seride Sol kroşe'nin hemen ardında Sağ Sıvaz sayfası vardır ve dayak yiyen karakterleri teselli eder. Bugün Emrah Ablak'ın Uykusuz'da bir benzerini yaptığı "Uyuyun Lan" köşesine benzer bir köşesi vardı Kemik dergisinde. Yine gündemden isimler çizerdi. F.Solmaz'ın yazdığı Uzaylı Bahattin'in ilginç delikanlı hikayeleri de ayrı renk vermiştir. Yine F.Solmaz'ın yazdığı Cüstün'ün çizdiği Polyanna Sedat, ağzından olabilecek tüm kötülükleri sayıp tüm uğursuzluğunu millete yayma maceralarını anlatıyordu. Memo Tembelçizer'in Biraz da yiğrenelim köşesini aratmayan "Sayko Usta'dan Yimah Tarifleri" köşesinde de iğrenç yemek tarifleri ile yiğrendirmiştir. Sadece Kaan'ın güzel çizimleri de unutulmamalı. Ve Alpay Erdem'in unutulmaz komedisi de burada yer almıştı: Çocuğunu Dürbünle İzleyen Adam! Çocuğunu dürbünle izleyip hanımına hayıflanan bir adımı anlatıyor, genelde 3 kare bazen bonus verip 6 kare yaptığı oluyor.  Oğlunu genellikle hayıflanarak ve dalga geçerek anlatıyor bazen de afferim lan dediği oluyor babasının. Yine Alpay Erdem'in Kamil Seven Adam çizimi de burada yeşermişti ve Kamil seven bir adamın kamil arayışını ve sinirini o adamın yüzünü hiç göstermeden  anlatmıştı bize. Dip Firuz'un yani bir buzdolabının hüzünle biten aşkını, maceraların anlattığı seri de burada başlamıştı Kamuran Süner'le. Ender Yıldızhan ve kaşlarının çizdiği Zeus hikayesi de burada başlamıştı. Zeus'u ve Tanrılar dünyasını daha gerçekçi ve dünyevi dertlerle anlatıyor hikaye. Bir hikayede Zeus'un tapınağını insanlar basıyor ve isyan ediyor. Zeus yönetimi kaybedince parti kuruyor ve duvarlara fırçayla ilan yapıştırarak oy toplamaya hazırlanıyor. Fırat Yaşa'nın da Metallica grubunun maceralarını anlattığı Metallica karikatür serisi vardı. Bu güzelim Kemik sevdası 2007'de bitti. Yine yakın tarihlerde de Lombak yayın hayatını bitirdi. Geriye aylık dergi olarak devam eden tek bir ölü dergi l-manyak kalmıştı. Bu sürecin sonrasında tekrar Kemik'in devamı olarak çıkarılmaya çalışılan 64 dergisi de 2 sayıdan öteye gidemeyip yarı yolda kaldı. Yine benzer bir seri de, sadece internette çıkan Puhuu dergisiyle bir kalite yakalanmıştı ki basılı dergi uğruna o da yok oldu. Aylık derginin günümüzde ihtiyaç olduğunu düşünüyorum ve yeni bir amatör dergi yapılanmasına gidilecekse aylık dergi formatında düşünülerek ve kemik dergisinin benzeri bir formatta çıkması taraftarıyım. Gerçi günümüzde yeni bir mizah dergisi nasıl mümkün olur orası da tartışılır bir konu. Mizah dergileri okuyucularının kuruduğu bir dönemde olduğumuzu düşünüyorum ve bunun ilk suçlusu da teknoloji değil. Emrah Ablak'ın da röportajında anlattığı gibi 1980 sonrasında televizyonda çizgiromanı, mizah dergisini kötüleyen kadın programları ve adamlarla anti-propagandası yapıldığını biliyorum. Basında hiç yeri olmayan bu dergilerin bu süreçte dahi iyi işler başarabilen ve bunu sürekli hale getiren Lombak-Kemik-İlik-Koala-L-manyak dergileri benim gözümde ayrı bir başarı sağlamıştır. Velhasılıkelam Kemik'i özledim a dostlar, bir oluşum içine gireceksem ve deneyeceksem bunun ilk hedefi "Kemik gibi dergi" olacağına eminim. Hiç kimsenin okumayacağı bu saatte Palak'la kalın!

Yorumlar

  1. Merhaba
    Bahsetmiş olduğunuz dergilerin bütün sayısını okudum.

    Onlar gibi dergiler artık bulamıyorum.

    Kamuran, fatih, cihan , alpay , caner ve ismini bilip yazmadığım diğer kişiler nerede acaba. Hangi dergideler acaba

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir süre bu grubun da aralarında bir ekip kemik dergisine yakın bir kafada 64 dergisi çıkardılar. 2-3 sayı sonra içlerinde anlaşamadıkları için kapattılar. şimdilerde nerelerdeler hiçbir fikrim yok.

      Sil
  2. en güzel köşeleri atlamışsın başkan, zombi kemal, dünyanın en yüzeysel adamı, hayvansın rıza, g.t abi, saf koca saffet, gönül domuzu osman...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tilki Vezir (Iznogoud)

 Fransız yapımı Tilki Vezir adlı çizgi roman Rene Goscinny ve Jean Tabary tarafından hazırlanmış sonrasında çizgi filmi ve filmi çekilmiş bir eser. Orjinal adı Iznogoud(isnogud) olan çizgi romanın Tilki Vezir ismini Yalvaç Ural vermiş ve Türkiye'de genelde bu isimle tanınmıştır. Bundan öncesinde "Aşağılık baş vezir saksağan paşa" ismi ile birkaç dergide yayınlanmış ancak çevirisi kime ait bilinmiyor (ya da ben bulamadım)  Herkesin aklında yer eden "Je veux être calife à la place du calife" "Halife üstüne halife olacağım!" şeklinde bağırması olmuştur. Sinirlendiği zaman bize Joe Dalton'u da anımsatır.  Çizgi roman Türkiye'de ilk olarak 1980'lerde Hürriyet Çocuk'ta çıkmış, ancak tam hikayeleri 2001-2002 yılında ardı sıra Miço dergisinde yayınlanmıştır. Çizgi Filmi de 1990'larda Show TV üzerinde gösterilmiş. Milliyet Çocuk dergisinin belki de en iyi tarafı bazı iyi Fransız ve avrupa yapımı çizgi romanların türkçeye çevirip parça

Yabancı bir seyahatnameyle Türklere kısa bir bakış - Tournefort Seyahatnamesi

Joseph De Tournefort, Fransız bir doğa bilimci. 1656 yılında doğmuş olan Tournefort, 1699'da Karlofça Antlaşması'ndan sonra Fransız hükümeti tarafından doğu seyahatine botanik araştırmalar için gönderilmiş. Yolculuğunda Tiflis ve Erivan'a kadar ulaşmıştır. Bu yolculukta ona eşlik eden bir hekim ve Claude Aubriet adında bir ressam var. Ressam, doğabilimci Tournefort'un gözlemlerini kayıt altına alabilmek için onunla yolculuğa çıkmış. Doğudaki seyahatinde yazmış olduğu bu kitapta benim odak noktam ise Tournefort'un bugünkü Anadolu ve Ege hakkındaki görüşleri. Kitapta her ne kadar anadolu coğrafyası için ifadeleri yüzeysel kalsa da kendi görüşlerini de yansıtan bir çok yorum barındırmakta. Bundan dolayı Türkler, Rumlar, Yunanlar hakkındaki genellemeleri, fikirleri bir hayli ilginç olabiliyor yer yer. Bu ilginç yorumların sebebi ve ilk örneği de daha birinci mektupta karşımıza çıkıyor;  " Bu mektuplara, ele alınacak konuları tatlandıracak bazı genel bilgiler k

Afacan Louie

 Türkiye'de Afacan Loiue adında ilk defa Fox Kids (sonrasında Jetix, öncesinde maxi) kanalında yayınlanarak bizim anılarımıza yer edinmişti. Louie 'nin hikayesine yakından baktığımızda ise hem biraz gerçek bir hikaye hem de komedi gösterisine hazırlanmış eğlenceli espriler bulabiliyoruz. Louie Anderson isimli kahramanımız internet üzerinde paylaşımlar bulunmakta ve yine bize hayatıyla ilgili ilginç anılar ve bizim de onun hayatını ne kadar yakından paylaştığımıza dair fotoğraflar paylaşmakta. Son olarak paylaştığı fotoğraftaki kişi ise gerçek Andy Anderson:  Hikayeyi bilmeyenler için aydınlatmak gerekirse Louie sekiz yaşında ABD'nin Wisconsin eyaletinde bizim sadece TV üzerinden edindiğimiz tipik amerikan aile kültüründe huysuz gazi bir baba ve tatlı bir anne ile yaşayan çocuktur. Babasının "Bunu duydum!" lafı ve esprileri çizgi filmin çoğunu oluşturuyor. Babası sinirli, huysuz, aksi birisi olarak hikayeye renk katıyor her zaman. Bir bölümde ailece uçan balon